DÜRÜSTLÜK KURALININ TANIMI VE NİTELİĞİ
Dürüstlük; Orta zekalı ve orta ahlakta birinin göstermesi gereken hal ve tavırdır.
“Doğruluk ve Güven Kuralları” olarak ifade edilen ve “Objektif İyi Niyet” adı ile de anılan “Dürüstlük Türk Medeni Kanunu'nun 2. Maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
"Dürüst Davranma" başlığını taşıyan madde metnine göre;
"Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır." İfadeden de anlaşılacağı üzere Medeni Kanun Madde 2 "Emrecisi Nitelikte" bir hukuk kuralıdır. Diğer bir ifade ile taraflarca aksi kararlaştırılamaz, yok sayılamaz.
“Doğruluk ve Güven Kuralları” olarak ifade edilen ve “Objektif İyi Niyet” adı ile de anılan “Dürüstlük Türk Medeni Kanunu'nun 2. Maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
"Dürüst Davranma" başlığını taşıyan madde metnine göre;
"Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır." İfadeden de anlaşılacağı üzere Medeni Kanun Madde 2 "Emrecisi Nitelikte" bir hukuk kuralıdır. Diğer bir ifade ile taraflarca aksi kararlaştırılamaz, yok sayılamaz.
Mesela bir sözleşmenin tarafları aralarındaki samimiyet ya da duydukları özgüven ile karşılıklı ya da tek taraflı olarak dürüst davranma zorunluluğunu ortadan kaldırmak için bir birbirlerine ya da biri diğerine dürüst davranmama konusunda müsade etmiş olsa dahi Medeni Kanun Madde 2 metninin emredici hükmü gereği "Dürüst Davranma" yükümlülüğü ortadan kalkmayacaktır. Zira taraflar emredici hukuk kurallarının aksini kararlaştıramazlar.
DÜRÜSTLÜK KURALININ UYGULAMA ALANLARI
Dürüstlük kuralı hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi yanında bir çok alanda daha kendisine uygulama alanı bulmaktadır. Bunlar başlıklar halinde detayları ile açıklayalım.
1) Kanunların Yorumlanmasında
Yazılı hukuk kurallarının somut olaya uygulanabilmesi için hakimin ilk yapması gereken şey şüphesiz yorumdur. Hakim yorumunu yaparken orta zekalı ve orta ahlakta biri gibi davranmalıdır.
1) Kanunların Yorumlanmasında
Yazılı hukuk kurallarının somut olaya uygulanabilmesi için hakimin ilk yapması gereken şey şüphesiz yorumdur. Hakim yorumunu yaparken orta zekalı ve orta ahlakta biri gibi davranmalıdır.
Örneğin bir Ceza Kanunu hükmü yorumlanacaksa hakim bu yorumu toplum ortalamasının çok üstünde bir zeka ve ahlaki erdeme sahip olsa bile orta zeka ve orta ahlaklı biri gibi yapmalıdır. Kimse çok zeki olmak zorunda değildir ve sosyal çevresinden hareketle çok ahlaklı olamayabilir. O halde onun sorumlu tutulacağı kanun hükümlerinin ondan bunu bekleyecek şekilde yorumlanması hatalı, haksız olacaktır. Elbette orta zeka ve orta ahlaklı davranmak zorunluluğu vardır ve buşekilde yapılan yorumla sorumlu tutulması mümkünse bunun sonuçlarına katlanmalıdır ama fazlasına değil.
2) Hakimin Takdir Yetkisini Kullanmasında
Hakimin belirli bir konuda yasanın kendisine verdiği takdir yetkisini kullanarak somut olaya çözüm üretmesi gerektiğinde bu yetkiyi dürüsçe kullanması gerektiği açıktır. Orta zekalı ve orta ahlakta biri durumu nasıl takdir edecekse o da öyle yapmalıdır. Aynı kanunların yorumlanmasında olduğu gibi ne daha az ne de daha fazla zeki ve ahlaklı bir bakış açısı taşımamalıdır. Hakimin takdir yetkisine, ileride değinilecek olan “Hüküm İçi Boşluk” konusu içinde ayrıca ve tekrar açıklanacaktır.
Örneğin hakim, ergin kılınmanın küçüğün menfaatine olup olmadığını tespit ederken, çiftlerin boşanması halinde, çocukların velayetinin kime bırakılacağını kararlaştırırken, evlat edinmeye izin verirken ve tazminat miktarını tayin ederken yasanın müsadesi ile kullanacağı takdir yetkisinde dürüstlük kuralını esas almalıdır.
3) Hukuki İşlemlerin (Özellikle Sözleşmelerin) Kurulmasında
Taraflar bir hukuki işlem ve özellikle de sözleşme yapmaya giriştiklerinde dürüst hareket etmelidirler. Henüz sözleşme taraflarca sonlandırılmamışken de söz konusu tarafların birbirine karşı dürüst davranması gerektiği açıktır. Aksi taktirde dürüst davranmayan taraf, diğer tarafın bu yüzden uğradığı tüm zararı gidermek zorunda kalmalıdır. Burada bahesedilen sorumluluğa “Sözleşme Öncesi Sorumluluk” (culpa in contrahendo) denilmektedir.
Örneğin Kasko firmaları pert olduktan sonra onarılarak trafiğe dönen araçları tespit edebildikleri halde böyle bir araca sahip kişi ile normal bir kasko sözleşmesi yaparlar. Oysa risk gerçekleşip araç tekrar pert olursa kasko bedelinin sadece yarısnı öderler; ancak tahmin edebileceğiniz üzere sizden tam prim alırlar. Daha sözleşmenin yapılmasından önce yarım tazminat ödeyeceklerini bildikleri bir sözleşmeye tam prim alarak başlamaları sözleşme öncesi sorumluluk açısından değerlendirildiğinde dürüst bir tavır kabul edilememelidir.
4) Hukuki İşlemlerin (Özellikle Sözleşmelerin) Yorumlanmasında
Hukuki işlemler kaleme alınırken olasılıktır ki bazı belirsiz ifadeler metinlerine girebilir. Bu durumda bu anlaşılması güç ifadelerden ne anlaşılacağı konusunda tarafları uyuşamaması halinde söz konusu ifadelerin anlamlandırılması işi hakime düşer. Hakim bu işi yaparken taraflar arasındaki anlaşmazlığı, dürüst, namuslu ve güvenilir bir kişinin aynı şartlar altında söz konusu açık olmayan sözcük veya kavrama vereceği anlamı esas alarak çözümler. İrade beyanlarının yorumlanmasında olduğu gibi burada da “Güven Teorisi” etkisini gösterir. Hukukun, herhangi bir irade beyanına (örneğin konumuzla olduğu gibi bir sözleşme maddesine) vereceği anlam orta zekalı ve orta ahlakta birinin o irade beyana vereceği anlamdır. Bu kabule, “Güven Teorisi” denir. Kavram irade beyanlarının yorumlanmasında dürüstlüğün etkisinin açıklandığı başlıkta örneklenerek tekrar anılacaktır.
5) Hukuki İşlemlerin (Özellikle Sözleşmelerin) Tamamlanmasında
Taraflar bir hukuki işlemi, örneğin bir sözleşmeyi yaparlerken esaslı (birincil) noktalarda uyuşmalıdırlar. Bu uyuşma olmaz ise dürüstlük ya da benzeri bir kavram ile sözleşme tamamlanamaz;
Örneğin bir ressamın tablosu için fiyat biçmesi sırasında ondan dürüst olması beklenilemez. Zira emeğine ve dolayısı ile sanat eserine diledği gibi fiyat biçebilir. Eğer taraflar bu tabloyu konu alan bir satım sözleşmesinde esaslı unsur olan tablo fiyatını belirlememişlerse bu bedeli orta zekalı ve orta ahlakta biri gibi belirlenmesi de aynı sebeple mümkün olmayacaktır. İleri de öğretilecek olan “Gabin” hükümleri saklı kalmak kaydı ile herkes sattığı şeyin bedelini özgürce belirleyebilir. İstemeyen, pahalı bulanda almaz.
ancak taraflar esaslı noktalarda noktalarda uyuşmakla birlikte esaslı olmayan (ikincil) unsurlarda bir eksik söz konusu ise sözleşmenin tamam olduğu ve eksik unsurların taraflar anlaşamazlar ise hakim tarafından yedek hukuk kurallarınca tamamlanacağı öngörülmüştür. Hakim söz konusu boşluğu doldururken dürüstlük kavramını dikkate almalıdır.
Örneğin bir kişinin internetten uzak mesafeden balık satın alması durumunda balıkçının kolay bozulabilen söz konusu ürünü mesafeye dayabilecek şekilde ambalajlaması gerekecektir. Sözleşme sırasında satın alınan balık ve ücreti kararlaştırılmış ise esaslı unsurlar bellidir; ancak sözleşme de teslim ve ambalaj şartları belli olmasa da balıkçının bahsettiğimiz özeni ve dolayısı ile ambalaj hassasiyetini dürüst davranma zorunluluğundan hareketle göstermelidir.
6) Hukuki İşlemlerin Dönüştürülmesinde
Tahvil, geçerlik şartlarını taşımaması nedeniyle batıl olan bir hukuki işlemin yerine, bu işlemin yapılması sebebiyle geçerlik şartları gerçekleşen bir başka hukuki işlemin ikame edilmesidir.
Bir başka anlatımla, tahvil, kanunun, uyulmasını zorunlu kıldığı şartlara uygun olmamakla birlikte, benzer maksat ve sonuçları taşıyan diğer bir işlemi; geçersizliği bilmiş olsalardı tarafların yapacağı kabul edilebiliyorsa geçerli olmayan işlemin, geçerlik şartlarını taşıyan işleme dönüştürülerek varlığını sürdürebilmesini sağlayan bir kurumdur.
Borçlar Hukuku derslerinde ayrıntısı ile açıklanacağı üzere bizim hukuk sistemimizde şekil serbestisi esastır. Diğer bir ifade ile kanun aksini söylemedikçe hukuki işlemler belirli bir şekle tabi değildir. Tarafların uygun gördüğü şekilde (yazılı, sözlü vs) yapılabilir; ancak hukuk (yasa) bir hukuki işlemin geçerliliğini bir şekle bağladığı durumlarda “Geçerlilik Şekli”den bahsedilir ve işlem bu şekilde yapılmalıdır. İster şekle tabi kılınsın ister kılınmasın sözleşmelerin şekline ilişkin dürüstlük kuralının bir etkisinden bahsetmek mümkün değildir.
Bazen bir hukuki işlemi şekil eksikliği nedeni ile geçersiz kılmak yerine adalet duygusuna daha iyi hizmet eden ve taraf menfaatlerini koruyan bir çözüm üretmek mümkün olabilir. O çözüm “Tahvil”dir. Dönüştürme diye de ifade edilen bu kavram dürüstlük kuralının uygulanması ile gerçekleşir.
Klişe örnektir ki noterler “Taşınmaz Satış Sözleşmesi” düzenleyemezler. Kanunen “Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi” düzenlemeye yetkilidirler. Düzenledikleri “Taşınmaz Satış Sözleşmeleri” şekil eksikliği nedeni ile geçersizdir; ancak taraf menfaatleri ve iradelerine uygunluk düşünüldüğünde noterlerin düzenlediği “Taşınmaz Satış Sözleşmeleri”ni “Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi” kabul etmek (dönüştürmek - tahvil etmek) adaletli bir çözüm olacaktır. Bu kararın alınmasında dürüstlük kuralının etkisi açıktır.
7) Hukuki İşlemlerin Değişen Koşullara Uydurulmasında
Hukukun en temel kabullerinden biri herkesin verdiği sözü tutmasıdır Bunun Borçlar Hukukundaki görünüşü ise “Ahde Vefa” ilkesidir. Türkçeleştirildiğinde “Söze Sadıklık” şeklinde karşımıza çıkan ilke hal ve şartlar ne kadar değişirse değişsin tarafların sözleşme ile yükümlendikleri edimleri ifa etmeleri gerektiğini ifade eder. Bu ilkeye bir istisna getirilip getirilmeyeceği, halk değimi ile bıçağın kemiğe dayandığı noktada artık taraflardan sözleşmenin şartlarına uymalarının beklenip beklenmeyeceği konusu doğrudan dürüstlü kuralı ile alakalıdır. Emprevizyon Teorisi olarak adlandırılan ve öngörülmezlik ile katlanılmazlık gibi iki şartın varlığı halinde artık “Ahde Vefa”dan vazgeçelebilinceğini söyleyen kabul dürüstlük kuralı ile tespit edilir. Eğer öngörülemeyecek bir sebep ile (deprem, sel, devalüasyon) taraflardan biri için sözleşmenin devamı çekilmez hale gelmiş, devam edilmesi halinde onun mahfına sebep olacak ise sözleşme yeni duruma uyarlanır ya da sonlandırılır. Bu sırada tüm bu işlemlerler dürüstlük kuralına uygun şekilde yapılır.
Örneğin 2.000.-TL geliri olan ve 500 Dolar kira veren birisi kur hesabı ile o gün için 800.-TL kira ödüyor olsun. Devalüasyon nedeni ile dolar üçe katlarsa söz konusu kiracının kirası 2.400.-TL’yi bulur. Hayatın bilinen gerçekleri devalüasyonun gelişinin sıradan bir insan tarafından algılanamayacğını ve 2.000.-TL geliri olan birinin 2.400.-TL kira veremeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda 1 yıllık kira sözleşmesi olan kiracının daha 8 ayı daha olsa söz konusu kirayı “Ahde Vefa” gereği ödemesi gerekecektir. İşte bu kontada “Emprevizyon Teorisi” devreye girer ve öngörülmezlik ve katlanılmazlık şartları yerine geldiği için ya bu kira sözleşmesini sonlandırır ve evi boşaltmasına imkan vererek kiracıyı kalan ayları ödemekten kurtarır ya da sözleşmeyi yeni hal ve şartlara uyarlayarak 800.-TL ile 2.400.-TL arasında örneğin 1.200.-TL gibi yeni bir rakam ile kiranın ödenmesine imkan sağlar ve kiracının mahfını engeller. Süreç boyunca hep dürüstlük kuralı esas alınır.
8) İrade Beyanlarının Yorumlanmasında
“İrade; kişinin iç dünyasında verdiği karar, vardığı yargıdır.” ve “Beyan; kişinin duygu ve düşüncelerini dış dünyaya yansıtmasıdır. O halde “İrade Beyanı; kişinin iç dünyasında verdiği kararı, vardığı yargıyı dün dünyaya yansıtmasıdır.” Bir kişinin irade beyanına verilecek anlamın ne olduğu tartışmalı hale gelirse o beyandan orta zekalı ve orta ahlakta birinin anlayacağı anlamın çıkarılması gerekir. Buna “Güven Teorisi” denir. Kısacası o beyana dürüst biri hangi anlamı yüklüyorsa hukuk açısından beyan o anlamdadır.
Örneğin, Pazar sabahı erken saatlerde sıcak satış yapabilmek için haliyle uyuyan birinin kapısını çalan satıcının ev sahibinin sabırla katlandığı kapı eşiği sunumunun ardından satmaya çalıştığı ürün çok fahiş bir fiyat vermesi ve ev sahibininde artık sinirlenerek “-Tabi canım. Elbette alırım. Sudan ucuzmuş zaten.” diyerek kapıyı satıcının yüzüne kapatması halinde ev sahibinin bu irade beyanına verilecek anlam acaba ne olmalıdır? Şüphesiz tahmin edeceğiniz gibi türkçe dilbilgii anlamını yok sayıp orta zekalı ve orta ahlakta herkesin bu irade beyanına olumsuz bir yanıt şeklinde bakması gerekecektir. Dolayısı ile satıcının beyanın alaycı halini görmezden gelip, cümlenin salt Türkçe dilbilgisinden hareket ederek sözleşmenin kurulduğunu düşünmeye hakkı yoktur. Görüldüğü gibi beyana verilecek anlamın ve dolayısı ile sözleşmenin kurulup kurulmadığının tesbitinin dürüstlükle tayin edilmesi gerekmektedir.
9) Hakların Kullanılmasında
Medeni Kanun Madde 2 gereği herkes haklarını kullanıken dürüst davranmalıdır. Aksi taktirde hakkın kötüye kullanıldığı kabul edilebilir ve devletçe korunmaması gibi bir yaptırımla karşılaşılır.
İleride ayrıntıları ile değineceğimiz “Hak” kavramı için küçük bir tanım konunun anlaşılması için yerinde olur. “Hak; devletçe korunan yetkidir.” Bir hakkın bireye verilmesinin en temel nedeni bireyin mutluluğudur. Menfaatlerini sağlayabilsin, kendini ve sevdiklerini mutlu edebilsin diye söz konusu hakka sahip olmasına imkan tanınmıştır. O halde haklar bu temel amaçlarına uygun kullanılmalıdır. Aksi taktirde “Hakkın Kötüye Kullanılmasından bahsedilecektir. Bir hakkın kötüye kullanıldığının en açık ispatı onun açıkça dürüstlük kuralına aykırı şekilde kullanılmasıdır. Toparlarsak haklar dürüstçe (orta zekalı ve orta ahlaklı birinin kullandığı şekilde) kullanılmadıklarında kötüye kullanılmış sayılırlar. Bu durumda da Medeni Kanun Madde 2’nin 2.ci fıkrasının öngördüğü yaptırım söz konusu olur. Yani dürüstçe kullanılmayan haklar artık devletçe korunmaz.
Medeni Kanun Madde 2 gereği herkes haklarını kullanıken dürüst davranmalıdır. Aksi taktirde hakkın kötüye kullanıldığı kabul edilebilir ve devletçe korunmaması gibi bir yaptırımla karşılaşılır.
İleride ayrıntıları ile değineceğimiz “Hak” kavramı için küçük bir tanım konunun anlaşılması için yerinde olur. “Hak; devletçe korunan yetkidir.” Bir hakkın bireye verilmesinin en temel nedeni bireyin mutluluğudur. Menfaatlerini sağlayabilsin, kendini ve sevdiklerini mutlu edebilsin diye söz konusu hakka sahip olmasına imkan tanınmıştır. O halde haklar bu temel amaçlarına uygun kullanılmalıdır. Aksi taktirde “Hakkın Kötüye Kullanılmasından bahsedilecektir. Bir hakkın kötüye kullanıldığının en açık ispatı onun açıkça dürüstlük kuralına aykırı şekilde kullanılmasıdır. Toparlarsak haklar dürüstçe (orta zekalı ve orta ahlaklı birinin kullandığı şekilde) kullanılmadıklarında kötüye kullanılmış sayılırlar. Bu durumda da Medeni Kanun Madde 2’nin 2.ci fıkrasının öngördüğü yaptırım söz konusu olur. Yani dürüstçe kullanılmayan haklar artık devletçe korunmaz.
Örneklersek; Kişi sahip olduğu arazi üzerinde yasaların izin verdiği ölçüde yapı inşa edebilir. Bu onun devletçe korunan bir yetkisi diğer bir ifade ile hakkıdır. Her hak gibi bu hakkında dürüstçe kullanılması gerekir. Arsa sahibi inşaati menfaat sağlamak yerine salt olarak komşusuna aralarındaki bir düşmanlık sebebi ile rahatsızlık vermek için gerçekleştiriyorsa şüphesiz bu durum dürüstlük kurallarına uygun olmayacaktır. Komşusunun manzarasını engellemek için 3 metre yükseklikte bir bahçe duvarı inşa eden kişi eğer bunda bir menfaati yoksa ya da elde ettiği menfaat ile komşusunun kapanan manzarası yüzünden uğradığı zarar arasında yüksek ölçüde bir oransızlık söz konusu ise hakkını kötüye kullanmış olur. Zira orta zekalı ve orta ahlakta biri söz konusu inşa hakkını bu şekilde kullanmaz. Bu durumda inşa sahibinin buna hakkı yoktur demek yerine (zira yaptıı duvar imar ve diğer ilgili mevzuata uygundur) var olan hakkını kötüye kullandığını söylemek teknik olarak daha doğru olacaktır. Sonuç olarak artık inşa hakkı devletçe korunmaz ve komşu dilerse duvarın inşaasını Medeni Kanun Madde 2’ye dayanarak durdurabilir. Farklı örnekler Hakkın Kötüye Kullanılması konusu içinde ayrıntılı şekilde verilecektir.
10) Borçların İfasında
Hatırlayacak olursak, Medeni Kanun Madde 2’nin bir diğer dikkat çektiği nokta da herkesin borçlarını yerine getirirken dürüst davranması gerektiğidir.
Örnek verirsek, İstanbul boğaz köprüsü geçişinde alınan ücreti protesto etmek için bir tüketici derneğinin üyeleri ortak bir karar ile geçiş sırasında gişelerdeki memurlara onlarca bozuk para ile ödeme yapmışlardı. Bir çok aracın bu şekilde ödeme yapması trafiği ve dolayısı ile yine nihayi olarak sırada bekleyen diğer tüketicileri olumsuz etkilemişti. Bu durumu hukuki olarak tahlil edersek ifanın yapılış şekli dürüstlük kavramı ile örtüşmemektedir. Orta zekalı ve orta ahlakta biri cebinde tüm para varken onlarca bozukluk kullanarak ödeme yapmaz. O halde bu örnekte de görülüyor ki ifa hakkı kötüye kullanılmıştır.
Oysa Hatırlamalıyız ki “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını öderken dürüstlük olmalıdır.”
11) Borçlunun Temerrüde Düşürülmesinde
"Borçlunun Temerrüdü” konusu Borçlar Hukuku’na dahil olup ilgili geniş açıklama yeri geldiğinde yapılacaktır. Borçlunun temerrüdünden yani borcunu ifasında gecikmesinden bahsedebilmek için kural olarak vadenin gelmesi ve ihtar aranır. Söz konusu ihtar borçluya veya onun yetkili temsilcisine karşı alacaklı veya yetkili temsilci tarafından dürüstlük kurallarına göre uygun zaman ve yerde yapılmalıdır. Aksi taktirde Medeni Kanun Madde 2 yani "Dürüstlük Kuralı" ihlal edilmiş olur.
12) Sözleşme Öncesi Sorumluluğun Sınırlarının Belirlenmesinde
Sözleşmelerin kurulması konusu altında da değinildiği gibi dürüst olma zorunluluğu bir sözleşmenin yapılmasından, yapılan bu sözleşmenin doğurduğu karşılıklı ifaların gerçekleştirilmesinden çok daha önce başlar. Herkes sözleşme yapmak istediği kişiye karşı orta zekalı orta ahlakta gibi davranmalı ve özellikle de kanunun "Aydınlatma Yükümlülüğü" yüklediği durumlarda karşı tarafın zarar görmesine sebep olabiliecek bilgileri onlarla paylaşmalıdır.
"Hukuki İşlemlerin Kurulması" konusunda verdiğimiz örnek hatırlanacak olursa, sigortacıların aydınlatma yükümlülükleri vardır. Buradan hareketle pert olan bir aracın onarılarak tekrar trafiğe döndürülmesi durumunda söz konusu bu araca tekrar sigorta kasko yapılması halinde risk gerçekleşirse sigorta tazminatının %50'si ödenecektir. Bu durumun sigorta ettiren ile paylaşılmaması durumunda kişi tam prim ödeyecek ve himayenin yarısından yarralanacaktır. Sigorta firmaları pert kayıtlarına ulaşabildikleri ve bu olasılığı bildikleri halde sigorta ettireni uyarmaz ve tam prim ödemesine sebep olurlarsa bu durum sözleşme öncesi sorumluluğa aykırı kabul edilmeilidir.
13) Yasaya Karşı Hilenin Önlenmesinde
Hakim yasanın sözünden ve özünden (ruhundan, amacından) yola çıkarak yasaya karşı yapılacak bir hileyi önlemek için dürüstlük ölçütünü kullanmalıdır. Hiç kimse dürüstlük dışı bir bakış açısı ile yasanın arkasını dolanmaya kalkışamaz.